31 Mart 2010 Çarşamba

Serdar Turgut ve Beyaz Türk kavramı

Beyaz Türk nedir diye sorsalar bana önce rengi de beyaz olandır derim. Zira senelerdir dışarda yaşayan Türkleri takip ettikten sonra cilt rengi de beyaz olan beyaz türklerin 1-0 önde olduğunu farkettim.Ne tuhaf.. Alıştım artık siz hiç türke benzemiyorsunuz lafına. Yo benziyorum bizim ülkemiz rengarenktir, çok zengindir deyip lafa giriyorum. Ne mutlu ki sadece beyazlardan veya esmerlerden oluşmuyoruz çok zengin bir genetik mirasımız var diyorum. Çok sevdiğim esmer bir arkadaşım Tokyo havaalanından Japonya'ya girmeye çalışırken ortadoğulu terörist kılıklı adam muamelesi yamışlar.Ne zaman ki yanındaki Finlandiyalı sarışın sevgilisini görmüşler o zaman buyrun içeri demişler çocuğa. Beyaz türklerden bahsedecekken cilt renginden girmek de ancak benim yapacağım birşeydir herhalde. Serdar Turgut bugün güzel bir yazı yazmış.Cesaretini seviyorum bu adamın. Demiş ki yazısını bitirirken;

...................

Bilgili, eğitimli, birikimli Beyaz Türkler soracak soruşturacak ve öğrenecekler, insana dair hiçbir şey onlara yabancı olmayacak, böylece Türkiye'nin bugün içinde bulunduğu çıkmaz sokaklardan yan çıkış yolları bulmayı başaracağına inancım tam. Biz 'öteki'ni öğrenir ve anlamaya başlarsak onların da bizi anlamaya girişmeleri şansı yakalanabilir. Bunun dışında Türkiye'nin başka hiçbir şansı bulunmuyor...........

............

30 Mart 2010 Salı

Türkiye'de Fransız mektebine gitmekle Almanya'da Türk okuluna gitmek çok farklı malesef.Burada imtiyazlı, başarılı veya zengin olma göstergesi sayılabilecek bir okul Fransız okulu.Almanya'da Türk okuluna türk olmayan kimse gitmez, ve diploması da hiçbir iş başvurusunda değerlendirilecekler kısmında kabul görmez emin ol. Çok farklı altyapılardan ve değerlendirmelerden sözediyoruz bu iki okulu mukayese ederken.Etmemek lazım...

MANDAL: Türk Okulu @ Almanya

http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/14261222.asp?yazarid=249 http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/14261306.asp?yazarid=10&gid=61

Türk Okulu @ Almanya

Aynur ve Sevda yazmışlar görüşlerini, Ben durur muyum geri... Memleketimde Fransız okulunda okudum. Müthiş bir karışım oldum sanki. Cemaat, tarikat ve saire eline düşürülmediği, güzel denetlendiği sürece, çocuklara da ailelerine de çok iyi geleceğini düşündüğüm bir fikir bence. Kimse kendi toplumuna veya içinde yaşadığı topluma yabancılaşmıyor, aksine ufku açılıyor. Öyle olsa Türkiye' ye gelip Türk okulunda 1 yıl okuyan AFS öğrencilerinin de kafası karışırdı bence... Yonca "açıkfikir"

İclal'in hikayesi

Gelinliğiyle verdiği mutlu prenses pozları ve yavuklusunun her gün gönderdiği çiçekleri yazdığı yazıları karnımı ağrıtmıştı biraz. Hazmedememiştim terkedilmiş bir kadın ve çocuğun taze acılarının üzerine çabucak kurulan mutluluğu hemencecik. Bu yüzden bugün onun başına gelen şeye tepkisinin doğruluğuna vs..İster istemez önyargısız yaklaşamıyorum. Üzgünüm İclal. Bugün sana yarın ona..Bu modeller sürekli tazeleniyor yeniden ve yeniden aynı aşkla başkalarına bağlanıyorlar gördüğün gibi.Seninle paylaştığı anı sen de anlatıyor paylaşıyordun, o zaman anormal birşey yoktu. O başkasıyla paylaştığı anı anlatınca neden kötü? Aynı cümleleri kullanmasına hiç takılmamaız lazım.Erkekler de kadınlar da sevgi hislerini bildikleri, ısındıkları tanımlarla ifade etmeyi seviyorlar galiba.Aşkım sevgilim yavuklum veya canım gibi.. Kimisi daha uzun, daha süslü kalıpları kullanıyor sadece..
Sevda demiş ki Almanlara haksızlık etmeyin, tansiyon yükseltmeyin bu başlıklarla. Ben de diyorum ki insanların anadillerini öğrenmeleri en temel ihtiyaçlarıdır.Türkçeyi doğru düzgün konuşamayanların almancayı da konuşamamaları normal.Niye liselere doğru düzgün türkçe dersleri koymuyorlar? Almanyadaki türk çocukları kaliteli bir türkçe eğitimi kendi okullarında alabilmeliler.Türkçe liseler değil, alman liselerinde doğru düzgün türkçe dersleri olması şart.
Alman okullarında türkçe eğitimi şart, türkçenin dışında da anadili türkçe olanlar için haftada 1 saat tarih,sosyal bilgiler vs..Ne güzel olurdu.Türkiyenin cahili orada büyüyen çocuklar, roman okumuyor, ressam tanımıyor, şiir bilmiyorlar.
Türk dışışleriyle işbirliği yapmalı, ev ev dolaşarak gerekirse kadınları almanca kurslarına gitmeye teşvik etmeliler.TC de desteklemeli yani almanca eğitimini. Annelere almanca öğretmeliler.

29 Mart 2010 Pazartesi

Çocuğunuzla Singapur

Çocuğum olmadan asla diyor ve uzaklara seyahat etmeyi seviyorsanız, Singapur sizi pişman etmeyecek güzel bir alternatif. Saat ve mevsim farkı çocukları etkileyebilir belki ama, kış ortasında yazı yaşamanın çok hoş olduğu kesin. Singapur,her çeşit insanın ve dinin birlikte yaşadığı çok zengin bir kültürel mirası paylaşan şahane bir ülke. İnsanlar çok güleryüzlü, cevre temiz ve düzenli.Orkideler ve binlerce çeşit bitki doldurmuş heryeri.

Binalar çok şık. Mimariyle ilgiliyseniz büyük keyif verecek bir şehir. Yarı açık eğlence ve yiyecek merkezleri,tarihi binaları, okulları,dev .alışveriş merkezleri, köprüleri..Herşey ilgi çekici ve bakmak görmek bayağı bir vakit alıyor. Eğlence için enerjiniz varsa akşamları çok fazla olanak var. Restaurantlar ve nehir boyunca sıralanan barlar akşamları cıvıl cıvıl. Bütün gün gezmiş olmanın yorgunluğuyla insanların dışarıya çıkmaya başladığı saatlerde otelimize döndük ama buna rağmen eğlendik.

Sanıldığının aksine gidip sadece alışveriş yapacağınız bir yer değil.Hatta alışverişe sıra geldiğinde yorgunluktan bitmiş bile olabilirsiniz.Yapılabilecek çok şey var ve gelen herkes bunları yapmaya çalıştığı için uzun kuyruklara gelsin bakalım demek durumundasınız.Sakın vazgeçmeyin beklediğinize değiyor.

Hazırlıklar: Sürekli kullandığınız ilaçlar varsa yanınıza alın. Biz geziler için minik bir ecza çantası bulunduruyoruz yanımızda..Bavulunuza yazlık giysiler ve lastik ayakkabılar koymanız yeterli. Yılın her ayı sıcak, kış aylarında sıcağa yağmur eşlik ediyor.İç mekanlardaki soğuğa karşı ( klimalar lüzumundan fazla serinletiyor) üzerinize ince bir hırkayı tedbir olarak alabilirsiniz.Giymek için lastik ayakkabılar veya terlikler tercih edebilirsiniz. Bebekle:Büyük otelerde starilizasyon aletleri odanıza getiriliyor. Bebek arabasıyla dolaşma problemi yok. Bebeğiniz çok küçükse daha da rahat etmek için şehir merkezinde bir otelde ( Orchard Road) kalabilir ve sırtınızda veya göğsünüzde taşıyabileceğiniz bir askı kullanabilirsiniz. Alt değiştirebileceğiniz yerler, ayrıca çocuk tuvaletleri/lavaboları mevcut genellikle.

Yeme-İçme: Restaurantlarda çocuk menüleri var. Dünya mutfağı açısından benim gördüğüm en zengin yerlerden biri.İtalyan, Hint,Çin,Tayland,Arap mutfağı her yerde karşınıza çıkıyor. İlle de Türk mutfağı diyenlerdenseniz o da var hiç merak etmeyin. Şebeke suyu içilebiliyor ama genelde herkes şişe suyu kullanıyor.Okyanusun ortasında olduğunuz için bir sürü balık restaurantı da var.

Ulaşım: Ulaşım açısından ucuz ve rahat bir yer. Bi kere herkesin ingilizce konuşuyor olması işinizi çok kolaylaştırıyor.Metro çok yaygın.Taxiler ucuz.Biraz daha fazla vereyim ama konforlu olayım diyorsanız mercedesler ve büyük minübüsler de var. Şöförlerin tamamı konuşkan ve size bilgi veriyor.Çocuklu aileler için metroyu değil taksiyi tavsiye ederim.

Oteller: Şehir büyük zincirlerin otelleriyle dolu.Temiz ve yüksek kaliteli. Pek ucuz değil.Biz yılbaşı döneminde gittik.Kaldığımız otelde ( Sheraton) inanılmaz bir çocuk nüfusu vardı.Öyle olunca insan daha rahat hissediyor.Ama tatil dönemi olunca 50metreyi bile bulabilen kahvaltı kuyrukları sevimsizdi. Çare olarak erken kalktık ve erken kahvaltı yaptık.

Neler yapabilirsiniz?

Night Safari Hayvanat bahçesinin hemen yanında geniş bir alana yayılan safari alanı kesinlikle çok güzel. Turu isterseniz trenle, isterseniz yürüyerek yapıyorsunuz.Aydınlatılmış ve güvenlik görevlilerinin olduğu düzenli bir yaya parkuruna sahip.Tren için extra bir ücret ve çokkk uzun bir kuyruğa sabır göstermeniz gerekiyor. Tabiata son derece saygılı bir düzenlemeyle aslanlardan gergedanlara bir sürü hayvanı gece izlemek güzel bir tecrübe.Çocukların çok hoşuna gidiyor.Turdan sonra acıkan mideler için bir sürü alternatif var.Hatta isterseniz özel trenlerde yemek yiyerek de bu turu yapabiliyorsunuz.Asyada çok sık raslandığı üzre burada da evlenmek, özel toplantılar yapmak mümkün.

Singapore Zoo İyi düzenlenmiş nefis bir hayvanat bahçesi.

Butterfly Park Sentosa adasında.Eğer daha önce bir kelebek parkı gezdiyseniz çok özel değil. Ama bizim ülkemizde örnekleri olmadığı için görmeye değer. Böcek ve kelebekler görüyorsunuz.Bahçesinde kozasından henüz çıkmış kelebekleri elinize veriyorlar.Rengarenk kelebekler ilk kanat vuruşlarını elinizden yapıyorlar.

Bird Park Düğün fotoğrafları için çok tercih edilen yerlerden biri daha :) 30 metre yükseklikten aşağıya inen şelale ve etrafta uçuşan onca kuşun ortasındayken inanılmaz rahatlamış hissediyorsunuz.Orda saatlerce kalarak kendinizi tabiatın kokusu ve seslerine bırakabilirsiniz. Doğal bitki örtüsü de korununca ortaya şahane bir şey çıkmış. Dev papağan alanında asma köprülerde elinizle papağan besleyebiliyorsunuz.9000 çeşit kuş var. Hayvanların korundukları alanlar son derece düzgün, rahat etmelerini sağlamışlar.. Özellikle gece kuşları ve penguenlerin keyfi kesinlikle yerinde.

Sentosa Adası Şehre bir köprü ve tren ile bağlı.Tren biz gördüğümüzde deneme sefererine devam ediyordu. Giderken teleferiğe bindik ve keyifli bir yolculuk yaptık. Teleferik arada dev bir binanın çatısına girip oradaki istasyondan da yolcu alarak adaya ulaşıyor. Genellikle teleferik için bilet alırken var olan turlardan birini seçiyorsunuz.Kelebek parkı,Underwater World ( sualtı dünyası) ve Dolphin Lagoon görebileceğiniz yerler. Underwater World beni biraz hayal kırıklığına uğratmış olsa da ( Nanjingdekinde bile daha fazla balık var.. ) eğer tüplerin içine girip üzerinizden kocaman okyanus balıklarının geçmesini seviyorsanız ziyeret edeceksiniz.. Ada parklarla dolu. Birinden diğerine gitmek için güzergahları belirli olan değişik otobüsler kullanıyorsunuz.Yahut hava müsait ve bacaklarınız kuvvetliyse yürüyorsunuz.Yürüyüş yapmak için harika bir ortam.Sahile kadar inen dev parkta kendinizi İspanya’ da hissetmenizi sağlayan Gaudi’ nin meshur parkını hatırlatan rengarenk mozaiklerle oluşturulmuş güzel bir havuz düzeni var.

DUCKtours Hem karada hem de nehirde gidebilen araçlarla şehir turu yapabiliyorsunuz.Fiyatı makul.Çocuklar için eğlenceli. Hippotorurs Şehrin ayrı bölgelerine giden bu tur otobüslerine bilet aldığınızda aynı gün içinde ayrı yerlere giden diğer otobüsleri de kullanabiliyorsunuz.Tur hakkında bilgi veren rehberler bütün sorularınızı cevaplıyor. Yağmurlu geçen ilk günümüzde bütün şehri evvela şöyle bir tanımış olmak için bu olanaktan faydalandık. Bebek arabaları için geniş alanlar var içeride.Klimalı,üst katları açık. Ballon Tour,River Cruise Diğer gezi olanakları. Balona hayır nehre evet derseniz minik teknelerle turlar yapabiliyorsunuz.Eğer isterseniz daha büyük ve orjinal teknelerle de turlar yapabilirsiniz.

Alışveriş: Sadece alışveriş yapmak için bile gidilebilecek bir ülke.Ama çok tehlikeli, kendinizi her an kaybedebilirsiniz.Takashimaya,Wisma,Forum,Marina Squere, Peninsula, Vivo City uğramanız gereken adresler.Özellikle Takashimaya nefis, dünya gözüyle görmüş olmakta fayda var. Sokaklar:Düzenli ve güzel bir şehir.Kültürel altyapısının zenginliği şehri güzelleştiriyor. Chinatown,Little India,Kampong Glam,Orchard Road,Marina yürüyüş ve alışveriş için çok renkli ilginç yerler.Hint ve Çin mahalleleri Asya kültürünü tanımak için bir şans.Pazarlık etmeyi ihmal etmeyin. Singapore Science Centre,Snow City,Wild Wild Wet,Escape Theme Park,Botanik ve Orkide Bahçeleri gezilebilecek diğer yerler. Küçük bir çocuk için eğlence ülkesi gibi. Yanınıza yedek bir takım giysi veya mayosunu almayı ihmal etmesseniz heryerde karşınıza çıkabilecek su oyunu alanlarında diğer çocuklar gibi doya doya ıslanıp oyun oynayabilir. Müzeleri anlatmak yetmez.Muhakkak görmeniz lazım.Var olan malzeme nasıl iyi değerlendirilir, nasıl sunulur ve bir müzede neler yapılabilir bu konudaki fikirleriniz kesinlikle açılacak. Biz yılbaşı gecesini müzedeki partide geçirdik mesela. Rehber: Dorling Kindersley taraftarları ve Lonely Planetçiler. Biz ilk gruptanız ve hiç pişman değiliz.Singapur için bu defa mecbur kalıp Lonely Planet aldık ve bi türlü keyifli kullanamadık rehberi. Ama evet gerçekten de restaurant tavsiyeleri çok iyi:) Keyifli, bol tatilli günler diliyorum

Asıyorum astıııımmmmmmm

Asıyorum, astııııımmmmmmmm. İşte yine klasik bir Pazartesi. Haftasonundan çıkmış ev, ev değil ahır sanki. Bir yerden başlamak lazım ama nereden? Üstelik hava da kapalı mı kapalı. Akşamdan beri neredeyse dinmeyen yağmur ortalığı sulara boğmuş. İş yapmaktan ziyade yorganı çekip yatasım var, elime bir dergi alıp tembellik edesim var, kahveyle başlayıp çayla bitiresim var. Ama iş te var! Anasını sattığımın ev işi de nankör mü nankör. Şimdi yapacam akşam üzeri çocuklar gelince sanki hiç yapmamış gibi olacak ortalık yine. Nerden mi biliyorum? Bunun adı tecrübe!!! Bugün asasım var herşeyi. Başta ev işlerini.... En iyisi çamaşırdan başlayayım önce. Onlar yıkanırken ben en tembel halimle, üzerimde pijamalarla saç baş bir yerde şeklinde kahvemi içer, bu arada da yeni ayın dergilerini karıştırırım. Sonra bir ara bitince kalkar, yıkanmış mis kokulu çamaşırlarımı asarım. Asmak dedim de, durun bir dakika! Sadece çamaşırlar mı asılır ipe? Başka neler asabilirim bu merete? Hayal ettiklerimi assam, millet arkamdan konuşur mu deli diye? Desinler, bana ne! Bugün benim günüm, bugün özgürüm, hürüm, kendi kendimin hem efendisiyim, hem kölesiyim. İsterim yaparım, isterim kaçarım. O halde başlıyorum. İlk önce işi asardım! Bugunluk bensiz idare etsinler ve mümkünse bu süreci iyi öğrensinler. Yaşlanıyorum sanırım zira tahammül seviyemde azalma, şikayet seviyesinde artış gözlemledim, sonum hiç te parlak değil. Bir tencere ve yanında bir kepçe asardım ikinci sırada. Israrla kendi yemeğimi kendim yaparım dememe rağmen, evdeki kadın sürekli olarak yağ ve domates, salça dengesini bozduğunda, ne pişireceğim derdinde de uzaklaşamıyor, bu konuyu ve işi kimselere havale edemiyorum. Belki astığım tencere evrende görülür de bir şekilde boş diye doldurulur diyorum. Çorap assam, içine de dileklerimi yazsam hani diyorum Noel Baba yolunu ve mevsimi karıştırıp uğrar mı benim ipe, dokunur mu hayallerime? Bir de hayallerimi resimlendirip assam, işe yarar mı bu evrende? Konu komşudan ziyade çekim yasası uğrar mı bu ipteki hayallere! Garantisi ve güvencesi olan huzurlu bir iş, sevgi ve huzur kıvılcımları ile ışıldayan bir ev, sorumluluk sahibi çocuklar, düzenli bir hayat, aşkın sürekli sıcak tutulduğunu ispatlamak için kendiyle yarışan bir koca ve ve ve kilolarından, selulitlerinden arınmış, enerjik ve fit duruşu ile herkesin gıptayla baktığı alımlı, çekici, cazibeli ve hatta seksi bir ben.... Neden olmasın ki? Değil mi ama? Astım asıyorum derken, bu hayaller ve yapılmayan işlerden ötürü akşama kocam ve çocuklar asacak beni o ipe, göreceğim o zaman halimi! Kaçtım ben dostlar, çamaşır bitti, makina beni çağırıyor dııtt dııtt. Sırada mutfak ve yemek varJ) Sevgilerimle, Papatya

Tahta Mandal

Tahta mandal 1 Şubat 2010, Pazartesi.
Saat sabahın erken saatleri. Bu tarih, hayatımda bir çeşit “mucizedönümü” oldu gibi! Mucizelere inanan bir Annenin, mucizelere inanan kızıyım. Şaka gibi ama, mucizelerle de başbaşayım; çünkü hayatım, Annemin: “Hayatta mucizeler var kızım!” demesini dinleyerek geçti geçiyor. Asla yılmayan, bitti denilen noktada yeniden başlayan, düşünce kalkan, boyun eğmeyen bir Anneye bakıp onu örnek alarak hayata devam etmek bazen çok iyi, bazen çok zor. Çünkü insan en az onun kadar “yapıcı” olmak istiyor; ama olamadığı zaman da feci kötü hissediyor. Hatta kıskançlık filan duyuyor J. Hele hele Babam gittiğinde Annemin yapabildiklerini, hem de o genç yaşında, ben yapabilir miydim, bilmiyorum. Daha kötüsü hiç sanmıyorum. Gerçekten sanmıyorum. Çok güçlü görünen ürkek bir kediye benzetiyorum kendimi. Kolaycacık köşeme çekilebiliyorum. Yıkılabiliyorum. Hele bir depresif oluyorum, akıllara zarar... En ufak olayda da kalkıp vasiyet yazabiliyorum! Yazmışlığım var. Kardeşim buna “yazar dengesizliği” diyor. Haklı. Zaten o hep haklı! Bunlar alakasız oldu yine ama, alakasız olsalar da dünden beri hissettiklerime tercümanlar bir şekilde. Bu cümleler olmadan girişi yapmam mümkün değil, hissettiklerime... Dedim ya, dün bir mucize oldu benim için. Öyle bir mucize ki; Uğrunda çoook uzun süredir uğraş verdiğim, uykusuz perişan geceler ve günler geçirdiğim, hastalandığım, depresyonlara girip çıktığım, kendimi paralayıp: “Acaba ben beceriksiz ve enayi bir kadın mıyım diye, zaman zaman kendimi saçma saçma sorguladığım... Sorguladığım şeylerden utanıp kendimden soğuduğum, binbir değişik duyguyu böğrümün derinliklerinden yaşadığım bir mucize işte... O kadar sevindim ki, “Mucizemin hatrına bir şey yapmam lazım!” dedim. “Öyle bir şey olmalı ki ama; beni ona, onu bana, ikimizi de hayata bağlamalı!” diye hayal ettim. Çok sevdiğim bir çocuk kitapçısı var. Hemen oraya arabayı çektim. İçeri girdim piti piti... Dolanıyorum köpekbalığı gibi. Aranıyorum deli deli. Biliyorum o şey karşıma kendi çıkacak. Çıkacak ki şanslı olsun hissi. Mucize gibi... Aaaa o da ne? Bir baktım kutu dolusu tahta mandallar. Rengarenk. Nasıl şekerler... Budur işte dedim: Hayata tutunmak için TAHTA MANDAL! Bazısında hayvanlar var, bazısında palyaçolar. Kutu kutu aldım. Hayvanlı olanları aileme, palyaçolu olanları arkadaşlarıma. Kızıma sarı civcivli olanını verdim. Civcivler iki taneydi. Gülümsüyordular ve yalnız değildiler sanki bu hayatta. Kızım bu hayatta bu civcivler gibi mutlu olsun, yalnız olmasın, tutunsun bu hayata diye içimden geçirdim. Oğluma atlı olanını verdim; at gibi asil ve hızlı koşan bir adam olsun diledim. Biraz da komikti atın tipi, tam ona göreymiş gibi geldi. Verdim gitti. Eşime değirmenli olanını seçtim. Sürekli çalıştığı ve kendi ekmeğini taştan çıkartmasını bilen bir adam olduğu için. Durmadığı için. Arıza yapmadığı için. Çark durduğunda, kollarıyla itip çalıştırdığı için. Değirmen hep dönsün, huzur olsun diledim. Aileme teşekkür ettim. En çok da kızım ve oğluma. Bilgisayar başında onlardan çaldığım zamanlar için bana gösterdikleri anlayışa... Ha bir de oğluma kazarak çıkarması gereken dinozor fosili aldım. Hayatta iğne oyası ve özenle dikkatle çalışmadan bir yere varılmıyor diye. Sabırlı olmanın önemini öğrensin diye. Azıcık acelesi var çünkü. Kızıma da, kurbağa aldımJ! Ama üzerine su döküyorsunuz Prens oluyor. Çünkü şekle bakmazsan, aşık olursan yaptığın sevdiğin neyse ona, sana hayat daha güzel geliyor, gülüyorsun sonunda. Kendime tabi ki inekli olan mandalı seçmiştim! Hemen bilgisayarıma iliştirdim. Malum çok severim inekleri. Bunca zamandır her türlü kahırımı, hayalimi, perişanlığımı ve kaprisimi çeken arkadaşlarıma da renkli palyaçolu tahta mandalları armağan ettim. Ağlarken gülüyoruz, gülerken ağlıyoruz. Anneyiz. Şu hayata bu ağaçtan yontma mandalla tutunalım, ağaç gibi sağlam köklü ve sonsuz olalım diledim. Basit ama şeker. Küçük ama uzun ömürlü... Sizleri unuttum sanmayın! Bana şans getiriyorsunuz. Güç veriyorsunuz. Vuruyorsunuz ama gül bitiyor! Hem de her gün ve devamlı! O yüzden, Size de bir adet 4 Yapraklı Yonca tahta mandalım vardı... Şansımız çoğalsın diye paylaşmak istedim. Gönderdim bakın burada... Yonca “pırrrpırrr”